
Berlin’den Londra’nın puslu havasına taşınan, kışın o tekinsiz ama büyüleyici sessizliğini tuvale hapseden bir sergiyle karşındayım. Apartman No: 26’nın sanat radarında bu hafta, SETAREH London’da sislerin arasından bize bakan Johannes Seluga var.
Sergi 17 Ocak 2026’ya kadar devam ediyor. Londra’nın kışıyla içerideki sanatın atmosferinin bu kadar örtüştüğü bir deneyimi kaçırmamanı öneririm.
“Kışı ve sonbaharı tercih ederim; manzaranın kemik yapısını hissettiğiniz zamanları — onun yalnızlığını; kışın o ölü hissini. Altında bir şeyler bekler; hikayenin tamamı görünmez.” — Andrew Wyeth
Bu sözler, Berlinli genç sanatçı Johannes Seluga’nın (d. 1998) ruh halini özetliyor. SETAREH London, sanatçının Londra’daki ilk kişisel sergisi “Amidst the Fog” (Sislerin Ortasında) ile bizi biraz ürperten, biraz da içine çeken bir kış masalına davet ediyor.
Seluga için resim yapmak, boş bir tuvali boyamak değil; adeta bir kazı çalışması. Sanatçı tuvalin karşısına plansız, referanssız geçiyor. Katmanları üst üste bindiriyor, sonra kazıyor, siliyor ve yeniden ekliyor. Bu süreçte figürler, sanatçının bilinçaltında kış uykusuna yatmış formlar gibi yavaş yavaş yüzeye çıkıyor.
O, bir figürden yola çıkarak resim yapmıyor; figüre doğru resim yapıyor.
Karşımıza çıkan yüzler, net birer portre değil. Onlar, belirsiz bir zamandan gelen yolcular, hayaletler ya da Jung’un bahsettiği o arketipler.
Der Schüler (Öğrenci)
Der Tierbändiger (Hayvan Terbiyecisi)
Jäger und Gejagter (Avcı ve Av)
Bu isimler, insanın dünyayla pazarlık yaparken taktığı maskeleri (persona) temsil ediyor. Seluga’ya göre bu figürler, çocukluğundan beri ona eşlik eden, modern hayatın görmezden gelmemizi öğrettiği rehber ruhlar. Sisin, toprağın ve alacakaranlığın içinden doğuyorlar; ne tam olarak varlar ne de yoklar.
Sergideki işlerin çoğu, sanatçının kış aylarında kendine dayattığı uzun yalnızlık dönemlerinde ortaya çıkmış. Seluga, modern hayatta kalan son “evcilleşmemiş” alan olarak yalnızlığı görüyor ve stüdyosuna kapanıyor.
Tuvaldeki o sönük ışıltı, zamanın ileriye akmak yerine sanki donup kalınlaştığı hissi, hep bu kış mevsiminin izleri. Alman Romantizmi’nin o ağırbaşlı atmosferiyle Dubuffet’nin ilkel figürasyonunun buluştuğu bu sergi, Londra’nın gri gökyüzüyle mükemmel bir uyum içinde.
Mayfair taraflarındaysan, 17 Ocak’a kadar SETAREH’e uğra ve bu sisli dünyanın içine bir adım at.






