Sinema dünyasında bazı filmler vardır, izleyicinin aklında o “Acaba tek parça olsaydı nasıl olurdu?” sorusunu bırakır. Quentin Tarantino’nun “Kill Bill”i de tam olarak böyle bir filmdi. 2003’te “Vol. 1” ve 2004’te “Vol. 2” olarak vizyona giren bu hikaye, ilk filmde hiper-şiddet dolu, soğuk ve az diyaloglu bir deneyim sunarken, ikinci filmde daha konuşkan ve duygusal bir yapıya sahipti. Öyle ki, her bir bölümün zayıf yönlerinin diğerinin güçlü yönleriyle giderilebileceği hissi vardı. Sanki iki filmi birleştiren, tek ve büyük bir film olsaydı, her şey çok daha anlamlı olurdu!
Meğerse varmış! Adı “Kill Bill: The Whole Bloody Affair” olan bu versiyon, ilk olarak 2006’da Cannes’da gösterildi ve ardından sınırlı sayıda sinema salonunda vizyona girdi. Dört saatten uzun olan bu film, hikayenin tamamını tek bir büyük filmde anlatıyor. “Ortalama bir izleyicinin sabrı için bu biraz fazla uzun değil mi?” diye sorabilirsiniz. Kesinlikle, ama bu film ortalama bir izleyici için değil ki! Bu film, Tarantino’nun süper hayranları ve bir filmin yapısıyla oynamayı ve etkilerini incelemeyi seven film eleştirmenleri için yapılmış bir başyapıttı.
Dört Saatlik Efsane: Neden Kimse İzleyemiyor?
Ne yazık ki, bu efsanevi versiyonu izlemek isteyenlerin işi çok zor. “The Whole Bloody Affair”, Cannes’daki gösteriminden sonra, çoğunlukla sadece Los Angeles’taki belirli sinemalarda ve sadece nadir durumlarda gösterime giriyor. “Peki ben Los Angeles’ta yaşamayan dünyanın o %99’luk kesimindeyim?” diyorsanız, maalesef kötü haber, çünkü bu gösterimler büyük ölçüde sadece LA’de gerçekleşiyor gibi görünüyor. Bu filmi yakalamanın tek yolu, adını yarı-günlük olarak aratmak. Bir sinema salonu filmi tekrar göstermeye karar verdiğinde, genellikle bu durum bir dergi tarafından rapor ediliyor ve hayranlar bu şekilde haber alıyor.
Peki, “Kill Bill” gerçekten tek bir büyük film olarak daha mı iyi? “The Whole Bloody Affair”in ilk çıktığı andan itibaren, hayranlar filmi deneyimlemenin gerçekten en iyi yolunun bu olup olmadığını tartışıyor. Filmlerin farklı tonları bazıları için rahatsız edici görünebilir, ancak aynı zamanda her bir bölümün kendi içinde farklı ve bağımsız hissettirmesini de sağlıyor. 2000’lerde seyircilerin ayrı ayrı keyif aldığı iki filmi bir araya getirmenin akıllıca olmayacağını savunanlar da var. Belki de “Kill Bill” destanını deneyimlemenin en iyi yolu, “Vol. 1″i izlemek, biraz beklemek ve sonra “Vol. 2″yi izlemektir. Bazı hayranlar, Tarantino hayranlarının o zamanlar çekmek zorunda kaldığı bekleme tadını almadan ikinci bölümün hakkının tam olarak verilemeyeceğini düşünüyor.
Başka Bir Benzer Tartışma: “Game of Thrones” Kitapları
“Kill Bill”i nasıl izleyeceğimize dair tartışma, “Game of Thrones” hayranları arasındaki dördüncü ve beşinci kitapları nasıl okuyacaklarına dair tartışmaya çok benziyor. Yazar George R. R. Martin, başlangıçta “A Feast for Crows” ve “A Dance with Dragons” adlı kitapları tek bir devasa kitap olarak yazmayı amaçlamıştı, ancak yayın kısıtlamaları (ve kendi planlamasındaki sınırsızlığı) nedeniyle hikayeyi iki parçaya ayırmak zorunda kaldı. Kitabı kronolojiye göre değil, coğrafyaya göre böldü; hayranlar hala bunun doğru karar olup olmadığına karar veremiyor. O zamandan beri, bazı hayranlar Boiled Leather versiyonunu icat etti, bu da iki kitabı kronolojik sıraya göre birleştiren devasa bir 2.000+ sayfalık destan okuma deneyimi sunuyor. Birçok hayran bu versiyonu tercih ediyor, ancak diğerleri bu yaklaşımı biraz kutsala saygısızlık olarak görüyor. Martin’in başlangıçta tek bir büyük kitap yazmayı amaçlayıp amaçlamadığı önemli değil, önemli olan sonunda iki parça halinde yazması ve bu parçaların her birinin bütün hissettirmesini sağlaması, diye düşünüyorlar.
“Kill Bill”in bölünmüş yayınlanması, Martin’in son iki “Buz ve Ateşin Şarkısı” kitabının yayınlanması kadar dağınık değildi, ancak hayranlar arasındaki tartışma aynı kalıyor. Tarantino filmi tek bir büyük film olarak çekmeyi amaçlamış olsa bile, iki film yaptıysa ve her birinin kendine özgü hissettirmesini sağladıysa, bu gerçekten önemli mi? “The Whole Bloody Affair”, bir gösterimini bulmayı başaran hayranlar için kesinlikle eğlenceli bir ziyafet, ancak hikayenin tadını çıkarmanın en saf yolu, belki de yayınlandığı orijinal formatta izlemektir.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak