Sprüth Magers, Berlin
25 Ekim 2025 tarihine kadar devam edecek
Sprüth Magers Berlin, Finlandiyalı sanatçı Henni Alftan’ın yeni sergisi By the Skin of My Teeth ile izleyiciyi gündelik olanın sınırlarında bir yolculuğa davet ediyor. Başlığını İngilizce’de “ucundan kurtulmak” anlamına gelen bir deyimden alan sergi, sanatçının işlerinde sıklıkla hissedilen o ince eşik hâlini —gerçeklikle soyutlama arasındaki o kırılgan sınırı— temsil ediyor. Alftan’ın resimleri, “başarının” ya da “varlığın” sadece bir kıl payı farkla mümkün olduğu bir dünyayı hatırlatıyor.
Alftan, ölçeği, perspektifi ve dokuyu ustaca kullanarak sıradan sahneleri rahatsız edici bir gizemle dolduruyor. Onun gerçekçiliği, ayrıntıların fazlalığından değil, eksiltilmiş bir bakıştan doğuyor. Neredeyse soyutlamaya varan sadeliğiyle, gündelik hayatın görünürde sıradan ama sezgisel olarak tedirgin edici anlarını yakalıyor: büyük güneş gözlüğünün ardında kalan bir göz, eldivenle kaplı bir bilekte duran kol saati, kadrajdan taşan bir el feneri ışığı…

Sergi, sanatçının yağlı boya resimlerine ek olarak, renkli kâğıt üzerine yaptığı yeni çizim serisini de içeriyor. Küçük ölçekli bu işler, yukarıdan bakılan gündelik nesneleri —bir anahtar, bir çivi, bir kibrit, bir diş— geometrik bir düzen içinde sunarak bakışın yoğunluğunu artırıyor.
Alftan’ın resimleri birbirleriyle sessiz diyaloglar kuruyor. Pour (Déjà-vu) (2025) adlı çalışmada bir bardağa süt dökülürken sıvı hâlâ camın içinde tutulur; buna karşılık Flood (2025) tablosunda su taşarak arabaları yutan bir sahneye dönüşür. Bu karşıtlık, sanatçının “Déjà-vu” alt başlığını verdiği ikili resim dizilerinde zamansal bir geçişin parçasıdır: aynı sahnenin iki hâli, iki nefes arası fark gibi.
Alftan, gündelik nesneleri temsil ederken, trompe-l’œil (gözü yanıltma) ve natürmort geleneğiyle de ince bir bağ kurar. Tuval çerçevelerindeki beyaz paspartular, bu nesneleri müze vitrini estetiğine taşır; böylece izleyiciye hem mesafe hem yakınlık hissi verir.

Sanatçının “resmin kendisi üzerine resimler” olarak tanımladığı bu üretimlerde, boyanın maddeselliği başlı başına bir konuya dönüşür. Hand in Pocket (2025) adlı işte kumaşın dokusu, boyanın yüzeyinde yeniden üretilir; Haircut (2024)’ta kesilmek üzere olan saç telleri, kalın boya izleriyle kabartılı bir biçim kazanır.
Bazı tablolar, sanat tarihine göndermelerle zenginleşir. Overpass (2025)’te Monet’nin köprüleri ile Hiroshige’nin manzaraları çağrışırken, bu imgeler neredeyse soyut bir otoyol boşluğuna dönüşür. Bu tür “görsel aktarım”lar, Alftan’ın çağdaş görsel kültürü klasik resimle harmanlama biçimini gözler önüne serer.
Alftan’ın dünyasında gündelik olan ile görsel bellek iç içe geçer. Nesneler tanıdıktır ama tanıdık oldukları ölçüde yabancılaşmışlardır. Onun titizlikle kurguladığı bu resimler, bakışın sınırlarını, hatırlamanın bulanıklığını ve temsilin kırılgan doğasını sorgular.
By the Skin of My Teeth, Alftan’ın resim pratiğini tanımlayan o ince dengeyi görünür kılıyor: sıradan ile olağandışı, mesafe ile yakınlık, soyutla somut arasında sürekli bir salınım. Sanatçı, bize görmenin kendisinin ne kadar kırılgan, ne kadar “ucundan kurtarılmış” bir eylem olduğunu hatırlatıyor.














