Mayfair’in o sessiz ve aristokrat sokaklarında yürürken karşınıza çıkan tabelalar genellikle lüksü fısıldar. Ancak bu kış, Brook’s Mews’teki Ben Brown Fine Arts’ın kapısından girdiğinizde duyacağınız şey, imparatorlukların ve o eski güç sistemlerinin gürültülü ama bir o kadar da içi boş yankısı olacak. Apartman No: 26’nın Londra ajandasında bu hafta; klasisizmi sokağın enerjisiyle, ihtişamı ise çürümeyle harmanlayan İrlandalı sanatçı Conor Harrington ve onun sarsıcı sergisi “Pallium” var.
6 Şubat 2026’ya kadar devam edecek olan bu sergi, Harrington’ın galerideki ilk kişisel sunumu olması açısından da oldukça heyecan verici. Sanatçının deklanşöre basar gibi fırçasını vurduğu o anlarda, tarihin nasıl bir performans sanatı olduğuna tanıklık ediyoruz.
Serginin ismi olan “Pallium”, Latince’de “pelerin” veya “örtü” anlamına gelirken, aynı zamanda beynin hafıza ve bilinçle ilişkili bölgesine de bir selam gönderiyor. Harrington için tarih, sadece tozlu kitaplarda kalan bir anlatı değil; her gün yeniden giyilen bir kostüm, otoriteyi kutsallaştırmak için sahnelenen bir tiyatro.
Bristol’deki tarihi canlandırmalarda (historical re-enactments), insanların dönem kostümleri giyerek geçmişi sanki bugünmüş gibi yaşatmalarından ilham alan sanatçı, bu “oyun” halini sömürgecilik ve erkeklik ideallerini eleştirmek için bir metafor olarak kullanıyor. 18. yüzyılın o görkemli “tarih resmi” geleneğini alıp içini boşaltıyor; geriye sadece o görkemli kıyafetlerin içindeki silikleşmiş, hapsolmuş bedenler kalıyor.
Harrington bu seride iki temel motifi karşı karşıya getiriyor: Bunting ve Ermin.
Donanma sinyallerinden kutlama süslerine evrilen o renkli flamalar, Harrington’ın ellerinde birliğin içi boşalmış, geçici ve kırılgan simgelerine dönüşüyor. Buna karşılık, Avrupa monarşisinin ve prestijinin sembolü olan ağır ermin pelerinler, figürlerin üzerine çöken miras kalmış otoritenin ağırlığını temsil ediyor.
-
Fangs and Feelings (2025): Bu eser, Delacroix veya David’in savaş sahnelerindeki o anıtsal dramayı taşıyor. Ancak figürler kılıçlarla değil, vücutlarına dolanan pastel renkli flamalarla boğuşuyorlar. Düşmanlarıyla değil, temsil etmeye çalıştıkları o içi boş sembollerle bir dansın içindeler.
-
Welcome to the Cabaret (2025): Burada ermin kürk tüm detaylarıyla, neredeyse foto-gerçekçi bir titizlikle resmedilmişken, onu giyen figürün yüzü belirsiz fırça darbeleriyle eriyip gidiyor. Akıllara Francis Bacon’ın o meşhur Papa portrelerini getiren bu teknik, Harrington’ın temel sorusunu özetliyor: Kostüm kalıyor, ama altındaki insan nerede?
Apartman No:26 Notu
Harrington, grafiti kökenli fırçasıyla “yüksek sanatın” o kusursuz yüzeyini çiziyor, söküyor ve bize dikiş yerlerini gösteriyor. Geçmişi yüceltmeyi reddeden, aksine o geçmişin bugünkü maskesini düşüren bir sergi bu.
Londra’da Brook’s Mews taraflarındaysanız, 6 Şubat’a kadar bu görkemli ama tekinsiz “kabareye” uğramayı unutmayın. Belki de o maskelerin düştüğü anda, yerine ne koyacağımıza dair bir ipucu buluruz.