Galerie Max Hetzler, Berlin – Goethestraße 2/3
🗓️ 29 Kasım 2025 tarihine kadar devam edecek
Berlin’deki Galerie Max Hetzler, Amerikalı ressam Grace Weaver’ın yeni sergisi Mothers’a ev sahipliği yapıyor.
Sanatçının annelik, beden ve bakım temalarına yöneldiği bu yeni serisi, figürün yalnızca bir konu değil, aynı zamanda bir “sahne” olabileceğini hatırlatıyor. Weaver’ın resimlerindeki bedenler, çizginin duyguyla dans ettiği birer alan hâline geliyor.
Sanatçının büyük boyutlu tuvallerinde anne figürleri, çocuklarını kucaklıyor; diz çökmüş, eğilmiş, sarmalamış ya da sadece duruyor.
Bu resimlerdeki dinginlik, aynı zamanda devinim dolu: kıvrılan boyunlar, uzayan kollar, iç içe geçmiş bedenler… Birbirine bakan ya da bakamayan anne ve çocuk figürleri, izleyiciyle üçgen bir bakış ilişkisi kuruyor.
Bazı sahnelerde çıplak bedenler kendini koruma içgüdüsüyle kapanıyor — Eve ve Afrodit’i anımsatan o utangaç, zarif duruşla.
Başka bir sahnede, bir annenin kolu çocuğun bedenine sarılıyor, renk ve çizgi arasındaki sınır bulanıklaşıyor.
Weaver resimlerini yerde çalışıyor.
Siyah bir zemin üzerine, sulu boya kıvamında boyalarla, geniş fırçalarla…
Her hareketi bilinçli ama içgüdüsel; fırça izleri dans eder gibi kıvrılıyor.
Tuvallerinde çizim ile boyama arasındaki çizgi tamamen eriyor. Damlayan boyalar, figürlerin çevresinde ritmik bir nefes gibi yayılıyor.
Paleti ise yumuşak ve kâğıtsı: mürekkep mavileri, pudra pembeleri, soluk bej tonları…
Weaver’ın resimleri neredeyse bir fresk gibi; bir nefeste, geri dönüşsüz biçimde tamamlanıyor.
Mothers serisinde Weaver, antik bir figürden ilham alıyor — M.Ö. 5. yüzyıldan kalma, bir çocuğunu emziren kadını betimleyen küçük Boeotia heykelciği. Bu ilk esinle başlayan araştırma, zamanla genişliyor:
Cranach’ın Madonna’ları, Mısır’ın İsis ve Horus heykelleri, Kıbrıs’ın kumtaşı figürinleri, Bizans ikonaları, Yunan “kourotrophos” heykelleri…
Ancak Weaver, tüm bu kaynakları tek bir zamandan ve inançtan arındırıyor. Onun anne figürleri kutsal değil; yakın, kırılgan ve insanî.
Weaver’ın bu sergisi, anne-çocuk temasına klasik ikonografiden farklı bir sezgiyle yaklaşırken, figürün duygusal ağırlığını yeniden tanımlıyor.
Her resim, bakımın ve sevginin sessiz jestlerini görünür kılıyor.
Kutsal yerine sıradan olanı, mit yerine insanı anlatıyor.