Guillermo del Toro’nun yıllardır düşlediği gotik bilim-kurgu dehşeti sonunda ete kemiğe bürünüyor: Mary Shelley’nin 1818 tarihli klasiğini hem metne sadakatle hem de del Toro’nun kendine özgü karanlık masalsı diliyle yeniden kuran Frankenstein, 2 saat 29 dakikalık, R dereceli, kanlı ve sarsıcı bir trajedi. Victor Frankenstein (Oscar Isaac), ölümü alt edecek kibirli bir deneyle Varlıkı (Jacob Elordi) hayata getiriyor; ama bu doğum, ikisinin de kaçınılmaz sonunu hazırlayan bir lanet: baba–oğul kırılmasının, terk edilmenin ve sevgisizliğin yankılandığı bir kader zinciri. Del Toro, “canavar”ı yine en insani figür olarak ele alıyor; görkemli sanat yönetimi (Tamara Deverell), Dan Laustsen’ın ipek gibi sinematografisi ve Alexandre Desplat’nın ihtişamlı orkestral müziğiyle kurduğu dünyada, dehşetin kalbine merhameti yerleştiriyor.
Film, uzun zamandır yapılmış en sadık ama taze uyarlamalardan biri olarak öne çıkıyor: Shelley’nin güçlü felsefi damarını korurken “yaratığın” edilgen ya da dilsiz bir ucubeye indirgenmesini reddediyor; aksine onu duyarlı, zeki, kendini eğiten bir “autodidact” olarak merkeze alıyor. Del Toro’nun tercih ettiği pratik makyaj, gerçek setler ve eski usul sinema zanaati, günümüzün CGI şımarıklığına karşı bir manifesto gibi; doku, ışık ve mekân her an hissediliyor. Victor’un kontrol manyağı babası (Charles Dance) üzerinden açılan çocukluk travması, filmdeki “yaratıcı kibri”ni kanlı canlı köklendiriyor; böylece Varlık’ı yüzüstü bırakma anı yalnızca ahlaki değil, nesiller arası kusurun bir tekrarı haline geliyor.
Jacob Elordi, kariyerinin en çok konuşulacak performanslarından biriyle Varlık’a ürpertici bir kırılganlık, güzellik ve öfke taşıyor; “canavar”ın kabul görme arzusunu ve her reddedilişin içindeki yanıcı yalnızlığı bedensel olarak duyuruyor. Oscar Isaac’ın Victor’u ise zekânın, narsisizmin ve körlüğün aynı bedende nasıl buluştuğunu gösteren, hem çekici hem itici bir portre. Del Toro’nun gotik operası, yaratmanın laneti, reddedilmenin azabı ve babalık–oğulluk aynasında yankılanan bir suçluluk ağıyla ilerliyor; her sahnede “toplumsal dışlama”nın ve günümüzün modern yalnızlık salgınının gölgesi hissediliyor. Bu yüzden film, yalnızca bir korku klasiğinin yeniden anlatımı değil; “öteki”nin yok sayıldığı her çağda geçerli bir merhamet alegorisi.
Eleştirmenler filmin görsel ihtişamında büyük ölçüde buluşuyor; kimileri ikinci perdedeki ritmin ağırlaştığını ya da duygusal yoğunluğun “yorucu”ya yaklaştığını yazsa da, Elordi’nin performansı konusunda neredeyse tam bir mutabakat var: “filmin ruhu.” Erken gösterimlerden bir Venedik’te 14 dakikalık ayakta alkış haberi geliyor; şimdiden 1 ödül ve 2 adaylıkla başlayan ödül sezonu yürüyüşünde teknik dallar ve başta Elordi olmak üzere oyunculuk kategorileri için güçlü bir aday olarak gösteriliyor. Genel tablo; Rotten Tomatoes’da %77, Metacritic’te 78/100 civarında “genel olarak olumlu” çizgisinde.
Del Toro’nun “yüceltilmiş edebiyat uyarlaması” akımına açtığı bu kol, büyük bütçeli ama yazar sineması duyarlığıyla ilerleyen bir Netflix yapımının neleri mümkün kıldığını da gösteriyor: gotik korku ile romantizmi, döneme ait zengin kostüm ve dekorlarla bugünün sinema tekniklerini operatik bir atmosferde kaynaştırıyor; canavarı dehşete değil empatiye yaklaştırıyor. Böylece “canavarın dekonstrüksiyonu” trendi, del Toro’nun ellerinde hem politik hem duygusal bir çerçeveye kavuşuyor: dışlananların, reddedilenlerin ve “yaratıcılarının” günahını taşıyanların hikâyesi.
Gösterim takvimi iki aşamalı planlandı: 17 Ekim 2025’ten itibaren sınırlı salon gösterimi, ardından 7 Kasım 2025’te Netflix’te küresel prömiyer. İngiltere’de sinema ve yayın aynı gün, 7 Kasım.
Eleştirmen Roger Ebert incelemesinde film hakkında şöyle bahsediyor:
Sanatçıların “hayallerindeki projeleri” hayata geçirmemeleri gerektiği yönündeki yaygın kanının aksine, Guillermo Del Toro’nun **”Frankenstein”**ı, bu iddiaya karşı coşku verici bir zaferdir. Eleştirmen Glenn Kenny, filmi “nefes kesici bir başarı” olarak tanımlıyor ve Del Toro’nun, Mary Shelley’nin iyi bildiğimizi sandığımız hikayesinden zengin, tuhaf ve neredeyse yeni bir eser çıkardığını belirtiyor.
Film, romanın sonlarına yakın bir yerde, yaratıcı ile yaratılanın avcı ve av rollerini değiştirdiği Arktika’da başlıyor. Del Toro’nun senaryosu, hikayeyi sadece sarsıcı ve korkutucu kılmakla kalmıyor, aynı zamanda yürek burkan bir dokunaklılık yakalayarak, James Whale’in 1930’lardaki klasik filmlerinin insanlığını bile aşıyor.
- Yaratığın İnsanlığı: Jacob Elordi’nin canlandırdığı heybetli ama savunmasız Yaratık, mutlak sefalet içinde doğuyor. Zekaya ve okuryazarlığa ulaştıktan sonra, kendine “canavar” hükmünü veriyor. Elordi, karakterin zekasını, hassasiyetini ve özündeki nezaketini mükemmel bir şekilde aktarıyor.
- Victor’un Kibri: Oscar Isaac’in canlandırdığı Victor Frankenstein, manik bir kibre sahip. O sadece bilimsel arayışına değil, aynı zamanda ebedi yaşam yaratma projesinin doğruluğuna çevresindekileri ikna etmeye odaklanmıştır. Isaac, karakterin itici gücünü anlaşılır kılarken, onu “çılgın bilim adamı” klişesine düşürmekten kaçınıyor.
- Görsel Şölen: Film, Del Toro’nun düzenli işbirlikçileri Tamara Deverell ve Kate Hawley’nin ellerinde, sürekli görsel senkronizasyonlarla izleyiciyi büyülüyor. Yaratık’ın gövdesi, birleşmiş tektonik plakalar gibi görünürken, Mia Goth’un nişanlısının giydiği elbisedeki yeşil adacıklar, görsel bir uyum yaratıyor. Del Toro’nun imzası haline gelen kırmızı ve siyah tonlarının yoğun kullanımı, izleyicinin kendini kaybedebileceği bir görsel kâbus sunuyor.
Apartman No:26 Notu
Frankenstein (2025), hem görkemli hem yürek burkan bir karşılaşma: yaratıcı ile yaratığın, baba ile oğlun, toplum ile “öteki”nin. Del Toro’nun zanaatine duyduğu saygı ve merhamete açtığı alan, filmi yalnızca “görülmesi gereken” değil, hissedilmesi gereken bir deneyime çeviriyor. Uzun, yoğun ve kimi anlarda ezici olabilir; ama sinemasal cesareti, görsel rikkati ve Elordi’nin hayalet gibi dolaşan performansı, bu uyarlamayı modern zamanların kalıcı Frankenstein’ı yapmaya yetiyor. Gotik dehşetin, büyük duyguların ve karakter odaklı fantazyanın peşindekiler için: kaçırılmaz.













