
Yangını ilk düşündüğümüzde evlerde ve binalarda meydana gelen yangınları düşünmüştük.
Maden atıklarının yol kenarlarında yığınla beklediği, toprağı ve suyu kirlettiğini düşünerek bunların acilen değerlendirilmesi gerektiğini düşündük.
“Sen akademik kariyerine odaklan, bu tarz işlerle zaman kaybetme” diyenler oldu.
Kendi evimde bir yangın çıksa ne yapardım korkusu oluşmaya başladı. Bu afetin hayatımızın tam merkezinde ve çok büyük bir risk oluşturduğunu gördükçe, önlemlerle ilgili çalışma arzum daha da arttı.
Ürünün bu kadar hayatın içinden olması ve hayati önem taşımasına rağmen yeterli ilgiyi görmediğini düşündüğüm an oldukça korkmuştum. Bilimsel olarak bir şeyleri yapıp, ürün geliştirmiş olmamıza rağmen yeterli destek ve ilgiyi göremediğimiz için bu ürünü kullanılır hale getirememek oldukça üzücü bir durum benim için. Çünkü her gün bir sürü yangın haberleriyle uyandığımız bir devirde bunun çözümünü görüp engel olamamak oldukça yıpratıcı.
Çimen yeşili olurdu. Çünkü yeşil ve çevre dostu bir yöntemle geliştirilen bu ürün aynı zamanda doğaya da zarar vermiyor.
Genelde o işi ekipte ben üstlenmek durumunda kalıyorum. Bence bir gruba liderlik etmenin en büyük sorumluluklarından birisi, ne olursa olsun motivasyonu hep yüksek tutmakta yatıyor.
Döngüsellikten başlıyor. Bir ürün veya hizmeti doğadan alıp, bozmadan doğaya iade edebilmekten geliyor. Yalnızca ürünün doğal bileşenlerden oluşması ya da doğal yöntemlerle üretilmesi yetmiyor, doğaya da ekstra faydalarının olması gerekiyor. Yalnızca bugüne kadar ürettiğimiz atıkları kullanmak yetmiyor. O atıkları da yeşil yöntemle dönüştürüp, ileri teknolojik malzemelere dönüştürebilmemiz gerekiyor. Bu konuda yeşil bir ürün geliştirilebilmesi için döngüsel ekonomiyi baz alarak çalışmalar yapmak gerekiyor. Aksi takdirde sürdürülebilirlik alanında çalışmalar yapıyoruz diyemeyiz.
İlk ürünümüzü elde edip, ilk yanma testlerini herkesin görmesini isterdim. Oldukça yanıcı ürünlerin yanmadığını görmelerini isterdim.
Alevli bir maskesi olurdu.






