Edebiyatta bazı isimler vardır, çok konuşulmazlar ama aslında onlar olmadan birçok şey eksik kalır. Erdal Öz, tam da böyle biriydi. Sözleriyle değil, duruşuyla; cümleleriyle değil, seçimleriyle etkileyen bir yazardı. 1935’te Sivas’ta doğdu, ama asıl hikâyesi Ankara’da başladı. Hukuk Fakültesi’ne gidip “Bu bana göre değil” diyerek Edebiyat Fakültesi’ne geçmesi, onun hayatında verdiği en anlamlı kararlardan biriydi.
Genç yaşta kalemiyle tanıştı, dergilerde yazmaya başladı. Yazdıkça çoğaldı, derinleşti. İlk öykülerinde dönemin ruhunu, sokakların tozunu, insanların sessiz çığlıklarını duyarsınız. O, toplumcu gerçekçiliğin edebiyatımızdaki en sade ama en çarpıcı seslerinden biriydi. Abartıya kaçmadan, doğrudan, içten bir anlatımla yazdı hep.
Hayatın İçinden, Yaraların Kıyısından Yazmak
Erdal Öz’ün kalemi hep gerçek hayattan beslenirdi. Sokakta gördüğünü, içeride hissettiğini, dışarıdan duyduğunu yazıya dökerdi. Yorgunlar ve Kanayan gibi öykülerinde, işçilerin, yalnızların, mücadele eden insanların hikâyeleri çıkar karşımıza. Ama öyle kuru kuruya anlatmazdı. Bir karakterin yüzüne baktığınızda, arka planda bir ülkenin hikâyesini de görürdünüz.
1971’deki askeri darbe sonrasında tutuklandığında yaşadıklarını Yaralısın romanında anlattı. Kitap, sadece bir kişinin değil, bir dönemin iç yarasına ayna tuttu. Korkuyu, sorguyu, yalnızlığı, direnmenin zorluğunu yalın ama çok etkili bir dille anlattı. Bu kitapla birlikte Erdal Öz, yazarlık yolculuğunda yeni bir kapı açtı; daha kişisel, daha derin, daha sorgulayıcı.
Bir Yayınevinden Daha Fazlası: Can Yayınları
Erdal Öz’ün edebiyattaki yolculuğu sadece kendi kitaplarıyla sınırlı değildi. 1981’de kurduğu Can Yayınları, Türk edebiyatında devrim niteliğinde bir adım oldu. O, sadece iyi bir yazar değil, iyi yazarları keşfetme konusunda da keskin bir sezgiye sahipti. Bugün kitaplarını severek okuduğumuz pek çok yazarın ilk kitabı, Erdal Öz’ün editör masasında şekillendi.
Orhan Pamuk’tan Latife Tekin’e, Ayşe Kulin’den Ahmet Ümit’e kadar birçok yazar, yazarlık yolculuğuna onun desteğiyle başladı. Öz, kitaplara yalnızca ticari bir ürün olarak bakmadı. Her kitabı bir fikir, bir duygunun taşıyıcısı olarak gördü. Bu yüzden Can Yayınları zamanla bir yayınevinden fazlası oldu; bir edebiyat yuvasına dönüştü.
Anılarla Yoğrulmuş Bir Edebiyat
Erdal Öz’ün hayatı sadece kitaplardan ibaret değildi; dostluklardan, mücadelelerden ve anılardan da beslendi. Cemal Süreya, Turgut Uyar, Tomris Uyar gibi dönemin güçlü edebiyatçılarla kurduğu yakın ilişkiler, onun edebiyatına da ruh kattı. En dokunaklı kitaplarından biri olan Gülünün Solduğu Akşam, yakın arkadaşı Deniz Gezmiş’in idamı üzerinden yazılmış bir anı-roman.
Bu kitap sadece bir dostun yasını değil, aynı zamanda bir ülkenin gençliğine duyduğu özlemi, çaresizliğini ve umutlarını da anlatır. Erdal Öz’ün kelimeleriyle kurduğu bu dünyada, tarih ile edebiyat, duygu ile düşünce iç içe geçer. Onun yazdıklarını okuduğunuzda, sadece bir hikâye değil; bir yaşam, bir dönem hissedersiniz.
Erdal Öz Yaşıyor: Bir Ödülle, Bin Yazıyla
Erdal Öz, 2006 yılında aramızdan ayrıldı ama bıraktığı iz hâlâ taze. Her yıl verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü, onun edebiyata kattığı değeri yaşatmaya devam ediyor. Bu ödül, sadece bir hatırlama değil; bir ilham, bir çağrı. “Edebiyat hâlâ önemli” demenin başka bir yolu.
Bugün onu anmak, yalnızca geçmişe dönüp bakmak anlamına gelmiyor. Onun gibi yazmaya, düşünmeye, cesurca yayımlamaya devam eden herkesin içinde bir parça Erdal Öz var. Çünkü o, edebiyatı bir iş değil, bir yaşam biçimi olarak gördü. Ve bu yaşam biçimi, hâlâ çok değerli.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak