Yükleniyor
svg

Detritus’un Beklenmedik Güzelliği

Mayıs 15, 20257 dk okuma süresi

Komşu, haberi sana okumamı ister misin?

Soho’nun Kalbinde Bir Sığınak: Donald Judd’ın Evinde Yuji Agematsu’nun Gündelik Keşifleri

Soho’nun hareketli kaldırımlarında, 101 Spring Street’in tarihi dökme demir cephesinin önünden her gün binlerce insan adeta bir nehir gibi akar geçer. Çoğu zaman farkında bile olmayız ama bu beş katlı, heybetli yapının duvarları arasında, büyük sanatçı Donald Judd’un minimalist ve bir o kadar da güçlü dünyasının sessiz yankıları saklıdır. Judd, bu binayı 1968’de bir sığınak, bir yaratım alanı olarak benimser ve 1994’teki vefatına kadar, Teksas Marfa’daki meşhur mekanıyla birlikte burayı hem yaşam alanı hem de sanatının nefes aldığı bir mabed olarak kullanır.

Şimdi bu özel bina, Judd’ın vizyonunu ve yaşam felsefesini merak edenlere, randevuyla düzenlenen turlarla kapılarını aralıyor. Binanın zemin katı ise Cuma ve Cumartesi günleri, çağdaş sanatın farklı seslerine ev sahipliği yapan bir sergi alanı olarak sanatseverlerle buluşuyor. İşte bu katta zaman zaman Yuji Agematsu gibi sanatçıların, adeta şehrin ruhundan damıttığı eserleri ziyaretçileri karşılar. Agematsu’nun bir sergisinde örneğin, bir yıl boyunca topladığı tam 366 minik eseri, gündelik yürüyüşlerinden süzülen notları, uçuşan düşünceleri ve şehrin unuttuğu “kalıntı kompozisyonları” ile dolu bir dünya bulabilirsiniz.

Yuji Agematsu’nun sanatı, her gün yeniden başlayan, neredeyse meditatif bir ritüelle şekillenir. Sanatçı, 1996’dan beri her sabah erkenden New York sokaklarında iki saatlik bir keşif yürüyüşüne çıkar; bir yandan notlar alır, bir yandan da şehrin sunduğu, kimsenin fark etmediği minik “artıkların” (detritus) peşine düşer. Gözüne takılan, onu bir an durduran, ona bir şeyler fısıldayan ne varsa – bir şeker ambalajının parlak rengi, kaldırıma düşmüş kurumuş bir yaprak, sahibini yitirmiş bir düğme – gömlek cebinde taşıdığı bir sigara kutusuna usulca yerleşir. Agematsu, bulduğu ilk nesne için sık sık, “gözlerimi uyandırıyor ve daha fazlasını aramaya itiyor,” der. Bu ilk rastlantı, aynı zamanda o günkü toplama serüveninin de gizli pusulası olur. Dairesine döndüğünde ise, günün ganimetleriyle dolu selofan ambalajlar içinde bu minik hazineleriyle adeta bir diyalog kurar; onları hafifçe düzenler, birbirleriyle kurdukları sessiz ilişkileri gözlemler ve onlara son bir dokunuşla, kendi küçük evrenlerindeki yerlerini verir.

Ünlü soyut dışavurumcu ressam Barnett Newman’dan aldığı ilhamla, bu minik ve bir o kadar da yoğun kompozisyonlarına “fermuar” (zip) adını verir Agematsu. Belki de bu, Newman’ın sanatındaki o ikonik, mekanı kesen dikey çizgilere derin bir saygı duruşudur. Gerçekten de, Agematsu’nun eserlerindeki bir lolipop çubuğu, unutulmuş minik bir dal parçası ya da narin bir kuş kanadı gibi dikey jestler, sanatçı için dik duruşu, yaşama karşı pozitif bir bakışı ve özsaygıyı temsil eder. Donald Judd’un mekanının o net, güçlü ve keskin mimarisi ile Agematsu’nun bu narin, neredeyse fısıltıyla konuşan “fermuarları” arasındaki kontrast, izleyiciyi hem sanatçıların hem de bizlerin ışıkla, mekanla ve an’la kurduğu o hassas ilişkiye dair düşünmeye sevk eder. Belirli bir anı veya durumu deneyimlerken, farkındalığın ve niyetin gündelik hayatımızdaki o ince detayları nasıl anlamlandırdığını fısıldar adeta.

Agematsu’nun eserleri, sokak hayatının o rastlantısal, anlık ve geçici doğasını yansıtırken, en beklenmedik köşelerde gizlenen bir güzelliği ve dokunaklı bir şiirselliği de gün yüzüne çıkarır. Bir parkta, kurumuş yaprakların arasında kalmış parlak kırmızı bir ip parçası ya da bir köşe başında, rüzgarla savrulmuş, kıvrılmış, kurumuş bir portakal kabuğuyla dolaşmış birkaç tel saç… Her bir “fermuar”, aynı anda hem bir resim, hem bir minyatür heykel hem de bir kolaj gibidir; zamanın ve mekanın karmaşık ve bir o kadar da kırılgan bir şekilde arşivlendiği, avuç içi kadar birer anıttır adeta. Bu “fermuarlar”, sadece estetik bir haz sunmakla kalmaz, aynı zamanda her bir günün kendine has, biricik anlamını kutlayarak yaşama duyulan derin bir saygıyı ve içsel bir disiplini de gözler önüne serer.

Sanatçı, zaman zaman ilham verici işbirlikleri yaptığı avangart caz müzisyeni Milford Graves ile bedensel hareketlerin ve ritimlerin, zihinsel ve yaratıcı süreçler üzerindeki o derin etkisini de çalışmalarına yansıtır; nitekim bu tür etkileşimleri merkezine alan bir sergisiyle 2023 yılını tamamlamıştı. 1980’de Japonya’dan New York’a göç eden ve ilk yıllarında ister istemez önyargılarla mücadele ettiğini belirten Agematsu, şehrin “artıklarına” olan bu derin ve şefkatli ilgisini, başkaları tarafından çoğu zaman değersiz, önemsiz veya görünmez kabul edilen şeylere değer verme, onlardaki gizli potansiyeli ve hikayeyi görme arzusundan kaynaklandığını içtenlikle ifade eder. Onun için bu, bir nevi sessiz bir direniş, fark edilmeyene adanmış bir saygı duruşudur.

 

 

Bu haber adada kalmaya devam etsin mi?

0 People voted this article. 0 Upvotes - 0 Downvotes.
svg

Aklında bir şey mi var?

Yorumları göster / Yorum bırak

Cevap ver

Yükleniyor
svg