Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıldan itibaren hız kazanan modernleşme süreci, yalnızca devlet kurumlarını ve ekonomiyi değil, aynı zamanda bireylerin yaşam biçimlerini de etkiledi. Özellikle Tanzimat Fermanı’nın (1839) ilanıyla birlikte, Batı’ya yönelik bir hayranlık dalgası Osmanlı toplumunda hızla yayılmaya başladı. Ancak bu değişim, her zaman bilinçli ve sağlam bir altyapıya oturmuş değildi. Pek çok kişi Batılılaşmayı, Batı’nın bilim ve teknolojisini almak yerine, yüzeysel bir değişim olarak algıladı.
Bu süreç, edebiyatçılar için önemli bir malzeme sundu. Hüseyin Rahmi Gürpınar, eserlerinde bu durumu sert bir dille eleştiren yazarların başında gelir. Özellikle Şık, Şıpsevdi ve Tesadüf gibi romanlarında, Batı hayranlığına kapılan ve bu hayranlığı sadece kıyafet, dil veya sosyal alışkanlıklarla sınırlayan tipleri hiciv dolu bir üslupla ele almıştır. Peki, Gürpınar bu konuyu nasıl işlemiştir ve Batılılaşma ile görgüsüzlük arasındaki çizgiyi nasıl çizmiştir?
Osmanlı’da Batılılaşma: Modernleşme mi, Taklitçilik mi?
Osmanlı-Türk modernleşmesi, 18. yüzyıldan itibaren askeri alanda başlayan reformlarla kendini göstermeye başlamış, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile toplumsal ve hukuki boyutta genişlemiştir. Ancak Batı’nın bilimsel ve felsefi birikimini almak yerine, özellikle kentli zengin sınıf içinde şekilci bir Batılılaşma anlayışı yaygınlaşmıştır.
Batı’ya öykünen Osmanlı aydınları ve bürokratları, Batı’nın kültürel kodlarını içselleştirmeden yalnızca yüzeyde kalan bir değişim sürecine girmişlerdir. Batılı kıyafetler giymek, Fransızca kelimeler serpiştirilmiş cümleler kurmak, alafranga müzik dinlemek gibi unsurlar, kimi zaman bir gösteriş malzemesi haline gelmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar, işte tam da bu yüzeyselliği ve taklitçiliği eserlerinde alaycı ve eleştirel bir bakış açısıyla kaleme almıştır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Eserlerinde Batılılaşma Eleştirisi
a) Şık: Şöhret Bey’in Görgüsüzlük Macerası
Hüseyin Rahmi’nin ilk romanlarından biri olan Şık (1889), Osmanlı toplumundaki yanlış Batılılaşmayı ele alan en önemli eserlerinden biridir. Romanın ana karakteri Şöhret Bey, Batılı bir yaşam tarzına özenen ancak bunu yalnızca dış görünüşle sınırlayan bir tiptir. Avrupai giyinmek, Fransızca kelimeler kullanmak, Batılılar gibi davranmak onun için “modernleşmek” anlamına gelir. Ancak bu Batılılaşma çabası yüzeyseldir ve altı boştur.
Şöhret Bey’in hikayesi, Osmanlı toplumunda yaygın olan alafranga hayranlığının nasıl bir komediye dönüştüğünü gösterir. Gürpınar, karakterin züppe tavırlarını ve bilgisizliğini abartılı mizah öğeleriyle süsleyerek, onun aslında ne kadar görgüsüz ve cahil bir insan olduğunu vurgular. Roman boyunca Şöhret Bey’in gösteriş merakı, onu hem gülünç hem de acınası bir duruma düşürür.
Bu eser, günümüzde de geçerliliğini koruyan bir soruna işaret eder: Dış görünüşe ve biçimsel unsurlara odaklanarak modernleştiğini zannetmek.
b) Şıpsevdi: Meftun Bey’in Batı Taklitçiliği
Şıpsevdi (1911), Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Batılılaşma eleştirisini daha sert bir şekilde işlediği bir diğer eseridir. Romanın baş karakteri Meftun Bey, Paris’te eğitim görmüş ancak Batılılaşmayı yalnızca dış görünüş ve gösteriş olarak algılamış biridir. Avrupa’dan döndüğünde ailesine ve çevresine karşı kibirli bir tavır takınır, kendini farklı bir sınıfa ait sanır.
Meftun Bey’in en büyük zaafı görgüsüzlüğü ve cahilliğidir. Batılı gibi görünmek uğruna tutarsız hareketler sergileyen bu karakter, kendi kimliğini bulamayan Osmanlı aydınlarının bir temsilcisi gibidir. Özellikle evlilik konusunda yaptığı yanlış seçimler ve aile ilişkilerindeki dengesizlikler, onun kişiliğindeki zayıflıkları gözler önüne serer.
Gürpınar, Şıpsevdi ile Osmanlı’daki yanlış Batılılaşma anlayışını hem trajikomik hem de düşündürücü bir şekilde ele almıştır. Bu eser, günümüzde bile Batı’ya hayranlık duyan ancak onun kültürel ve bilimsel derinliğini anlamadan hareket eden kesimler için önemli bir mesaj taşır.
c) Tesadüf: Alafranga Hayranlığın Getirdiği Boşluk
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Tesadüf (1897) adlı romanı da Batılılaşmayı yanlış anlayan bir toplumu eleştiren eserlerden biridir. Romanın kahramanı Hakkı Celis, Batılılaşmanın sadece bir moda ve gösteriş aracı haline geldiği bir çevrede yetişmiştir. Ancak bu çevrenin içinde bireysel özgünlüğünü koruyamaz ve bir kimlik bunalımı yaşar.
Tesadüf, geleneksel ile modern arasında sıkışmış bireylerin yaşadığı içsel çatışmaları ele alırken, toplumsal değerlerin nasıl değiştiğini de gözler önüne serer.
Hüseyin Rahmi’nin Bakış Açısı: Modernleşme mi, Taklitçilik mi?
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Batılılaşma karşıtı bir yazar değildir. Onun eleştirisi, Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasına ve taklitçiliğe yöneliktir.
✔ Gerçek modernleşme: Bilim, eğitim, sanat ve hukuk sisteminin Batı’daki gibi geliştirilmesi
❌ Yanlış Batılılaşma: Yalnızca kıyafet, dil ve eğlence alışkanlıklarını değiştirerek yüzeysel bir dönüşüm yaşamak
Ona göre, Batılılaşma yalnızca bir özentiden ibaret kalmamalı, halkın eğitim düzeyi yükseltilmeli ve özgün bir Türk modernleşme modeli oluşturulmalıdır.
Bugün Hâlâ Güncel mi?
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Batılılaşma ve görgüsüzlük eleştirisi, günümüzde de hala tartışılan konular arasındadır. Teknoloji ve kültürel etkileşim arttıkça, Batı hayranlığı birçok alanda kendini göstermektedir. Ancak hala sığ ve yüzeysel bir Batılılaşma anlayışı mı yaygın, yoksa bilinçli bir modernleşme mi?
Bu sorunun yanıtı, Gürpınar’ın eserlerindeki hiciv ve eleştirinin bugün de neden hala değerli olduğunu anlamamızı sağlar. Eğer Batılılaşma görgüsüzlükten ve taklitçilikten ibaret olursa, değişim yalnızca dışsal kalır ve toplumsal bir dönüşüm sağlanamaz. Gürpınar’ın romanları, Osmanlı’dan günümüze uzanan bu soruna ışık tutmaya devam ediyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum yap