Londra’nın üzerine çöken o meşhur gri kış bulutlarını bir anlığına dağıtmak, çocukluğumuzun o kaygısız merakına ya da bir masal kitabının sayfalarına sığınmak kulağa nasıl geliyor? Şehrin koşturmacasında bazen ihtiyacımız olan tek şey, ay ışığının rehberliğinde yapılan sessiz bir yürüyüştür. İşte Apartman No: 26’nın sanat rotasında bu hafta, tam da böyle bir sığınak, kalbinizi yumuşatacak bir durak var.
BEERS London, kapılarını Lucy Mahon’un “To The Moon & Back” isimli sergisiyle aralıyor. 10 Ocak 2026’ya kadar sürecek bu serüven, yıl bitmeden kendinize ve belki de içinizdeki o hiç büyümeyen çocuğa yapabileceğiniz en zarif iyiliklerden biri.
Sergiye adım attığınızda zihninizde o kadim soru beliriyor: Bazen en büyük macera, aslında eve dönmek midir? Yoksa “ev” dediğimiz şey, duvarlardan ve çatılardan ibaret değil de, dünyanın neresine gidersek gidelim yanımızda taşıdığımız o tanıdık, sıcak his midir? Mahon, adını o meşhur “Seni Ay’a kadar seviyorum” cümlesinden alan bu sergide, bizi basit bir romantizmin ötesine, nostos ile algia arasındaki o ince çizgide yürümeye davet ediyor.
Tokyo’dan Bulut Ormanlarına
Lucy Mahon’un resimleri, yakın zamanda Japonya’ya yaptığı bir seyahatten, oradaki eskiz defterlerinden ve trende geçen o meditatif anlardan besleniyor.
“On A Train To Kyoto”
“Tokyo Tangle”
“Cloud Forest”
Ancak bu sahneler, sadece birer seyahat notu değil. Sanatçının neredeyse pointillist diyebileceğimiz titiz ve sabırlı tekniğiyle işlediği bu manzaralar; hem çok tanıdık hem de tamamen rüya gibi. Bir evin sıcaklığı ile uzak diyarların gizemi aynı tuvalde buluşuyor.
Masumiyet ve Tecrübe Arasında
Sanatçı ve yazar Andrew Salgado, sergi metninde Mahon’un işlerini “masumiyet ve tecrübe arasında gidip gelen bir salınım” olarak tanımlıyor.
Mahon’un dünyasında, yaşlanmak çocuksu merakımızı öldürmüyor; aksine onu daha da derinleştiriyor. Gökyüzüne baktığınızda hissettiğiniz o sonsuz hayret, bir cırcır böceğinin sesi ya da “Ay’ı görüp seni düşünmek”… Bu resimler, modern sanatın bazen fazla ciddi ve soğuk olabilen yüzüne inat; hikaye anlatıcılığına, romantizme ve yapmanın/paylaşmanın o saf neşesine geri dönüyor.
Londra’daysanız (Farringdon/Barbican tarafı), 10 Ocak’a kadar BEERS London’a uğrayın. Belki siz de o resimlerde kendi evinize, çocukluğunuza ya da o çok sevdiğiniz uzak diyarlara dair bir parça bulursunuz.