Tiyatrocu ve müzisyen Arkadaş Deniz Koşar’ın solo projesi olan Arkadaş’ın yeni şarkısı “1yılöncebugün” tüm dijital platformlarda dinleyiciyle buluştu. Hyperpop sound’uyla bir ayrılığın birinci yıldönümünü anlatan şarkı, Arkadaş’ın kişisel hikâyesini dinleyicinin zihnine de yerleştiriyor.
Kendi müziğini yapmak aklının bir yerinde var mıydı, üniversite yıllarında müzik prodüksiyonuna sardıktan sonra mı oluştu?
Ben çoğu yaşıtım gibi Disney Channel’da Camp Rock, Hannah Montana, Lemonade Mouth gibi dizi/filmleri izleyerek, onların müziklerini ezberleyerek büyüdüm. O yüzden şarkı yazmak, söylemek, sahnede olmak hep hayalimdi. Ama bunu gerçekten yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. Hatta 2022’ye kadar falan şarkı söylemeye aşırı utanıyordum, hâlâ biraz utanıyorum. Sonra çocukken tiyatroyla tanışınca hem sahnede olmak hem çocuk gibi oyun oynamak beni büyüledi ve tiyatrocu olmak istediğime karar verdim. Odağım tiyatroya kayınca da tiyatro gerçekliğim müzik hayalim gibi oldu ve gerçekleşebileceği aklıma gelmemeye başladı. Pandemide Ableton kullanarak prodüksiyon yapmayı öğrenmeye ve ufak ufak şarkılar yazmaya başladım ama o sırada da gerçekten yapabileceğimi düşünmüyordum. Yaptıkça gerisi geldi, kendimi bu alanda özgürce ifade ettiğimi hissedince o eski hayalimi hatırladım ve gerçekleştirmek için müziğimi daha çok yapmaya ve paylaşmaya başladım.
Müziğe geç sayılabilecek bir yaşta başlamışsın. Ama geçtiğimiz yıl yayınladığın ilk şarkın “karanlıklar diyarı”ndan yeni şarkın “1yılöncebugün”e kadar bütün çalışmalarının altında sanki yılların getirdiği tecrübeden mütevellit bir oturmuşluk var. Bunun kaynağını merak ettim açıkçası…
Dinlediğim şarkılarda neyi sevdiğimi biliyorum, kendi müziğimde de sevdiğim şeyleri yapmaya çalışıyorum. Fikrine ve zevkine güvendiğim insanlardan sürecin içinde geri bildirimler alıyorum. Bir de yolda gelişmeye inanıyorum, mükemmeliyetçilikten nefret ediyorum. Müzik çok özgür bir alan ve kendini ifade etme aracı bu arada. Bunu fark ettiğimde mental olarak yolum açıldı. Şarkı yazarken bir dünya yaratmaya başlıyorsun ve kurallarını da kendin koyuyorsun. Birisi gelip “Bu şarkıyı böyle yapamazsın” diyebilir, aynı anda başkası çok sevebilir. Aslında bu ihtimalleri değil de kendimi ifade edebilmeyi, hayal kurmayı, eğlenmeyi odağıma alarak yola çıkıyorum.
“Müzik ve tiyatro sahnesi arasında bir köprü kurarak kendine özgü bir sanat anlayışı” geliştirdiğini söylüyorsun. İki farklı disiplin kendi içlerinde kesişiyor ama o kesişimin sahibi olan küme genelde tiyatro oluyor. Tiyatro, müziğinin neresinde nasıl bir yerde duruyor?
Hikâyelerimi anlatmak istiyorum, bunu müzik yoluyla yapıyorum. Bir de bunun performans kısmı var. Şarkıların kafamda hisleri olduğu gibi karakterleri de var. Tiyatro eğitimi aldığım için sahneye çıkmak zaten benim için önemli bir şey. Çıktığımda da şarkılarımı insanlara sadece söyleyerek aktarmak istemiyorum, ki zaten bunu yapabilecek kadar iyi bir vokal değilim. Hislerimi sahnede yaşamak, kendimi ifade etmek ve hikâyeler anlatmak istiyorum. Tüm bunlar da benim için tiyatroyla müziğin iç içe geçmesi oluyor. Bir dünya kurup içinde oyun oynamak, oyun alanı gibi tiyatro da müzik de.
Yeni şarkın “1yılöncebugün” kısa süre önce yayınlandı. İçerik itibariyle özel bir yeri var gibi duruyor. “1yılöncebugün”e kadarki çalışmalarında serzenişler, hezeyanlar hatta ara ara dert yanan manifestolara kaçan bir yan var. Fakat “1yılöncebugün” tamamen sana bir hikâye gibi çınlıyor. Özel bir durumu var mı “1yılöncebugün”ün?
Aslında şu ana kadar yayınladığım şarkıların hepsi bana ait hikâyeler. “1yılöncebugün”deki gibi spesifik isimleri ya da şarkı sözleri olmadığı için öyle hissettirmiyor olabilirler. O şarkının özel durumu zaten kendini isminde apaçık belli ediyor. Şarkının çıktığı tarihten tam bir yıl önce o gün hayatımın merkezine koyduğum, çok emek verdiğim şeyleri yıkıp baştan başlamam gerekmişti. O hikâyeyi içimden atmak için şarkısını yapmak istiyordum ve takvimde o günün de cumaya denk geldiğini görünce (yeni şarkılar genelde cuma günleri çıkar) bunu daha keyifle yapma fırsatım oldu, biraz da drama queen’lik yaptım ama olsun takvim benden yanaydı). Abartılı ve dramatik hislerimi kullandığım bu şarkıya da hyper pop tarzının “aşırılığı” cuk oturdu bence.
Senin jenerasyonundaki müzisyenler şarkılarında kendi hikâyelerini anlatıyorlar ama bu çalışmalarda mutlaka dinleyicinin beklentisi de göz önünde bulunduruluyor. “Bende böyle bir hikâye var. Bak sen de kendinden bir şeyler bulacaksın” diye artık kafamıza kakılmaya başlandı neredeyse. Bunun samimiyetten, içtenlikten uzaklaştığını düşünüyorum ve senin şarkılarında böyle bir kör göze parmak hesabı görmedim mesela. O yüzden tarzın bana uymasa da kalbinden, kafandan geçenler bana “aktarıldı”. Sen neler söylemek istersin bu konuda?
Bu çok değişken bir konu ama kendimi aktarabilmeme sevindim. Ben genelde kendi hislerimi ifade etmek için şarkı yazıyorum bunu yaparken de “Birileri de illa benim gibi hissediyordur yalnız değilimdir herhalde” diye düşünüyorum. Bu yüzden biri şarkılarımda duygularına tercüman olunduğunu hissederse tabii ki aşırı mutlu olurum. Konserlerde insanların şarkıları hep bir ağızdan söylemesi kadar büyülü başka ne var bilmiyorum. Sen odanda oturup bir şey yazıyorsun ve tanımadığın insanlarla bağıra bağıra söylüyorsun. Acayip bir şey. Dinleyicinin beklentisi de belki bu işin bir faktörüdür ve şarkıyı üreten hislerin önüne geçmezse samimiyet de kaybolmaz belki. Günümüzde biraz da “ürün” ya her şey. O benim de canımı sıkıyor, şarkıya ürün demek saçma ama işin para boyutu da önemli. Bu sanırım benim odamda oturup şarkı yapmamdan daha büyük bir konu.
Müzik camiasına hızlı bir giriş yaptın. Aynı şekilde üretmeye devam edecek misin? Konser vs. var mı?
Müziğe “geç sayılabilecek bir yaşta” başlayınca mecbur hızlı girdim. Bir şeyler hemen olsun istiyorum çok sabırsızım. Nisan ayında yeni bir single çıkaracağım. Adına henüz karar veremedim o yüzden söyleyemiyorum ama en sevdiklerimden biri oldu. Arka planda üretmeye hep devam ediyorum. Biraz da kafamdaki deadline’lara yetişmeye çalışıyorum. Bağımsız olduğum ve tek çalıştığım için kendimle patronculuk oynuyorum. Geçtiğimiz aralık ayında Sofar İstanbul’da ilk konserimi vermiş oldum. Videosu henüz yayınlanmadı. Bir de 19 Nisan’da Babylon’da Soft Analog’un önünde çalacağım. 2025’e konser manifestlemiştim. Tutsun diye elimden gelen her şeyi yapıyorum. Konser vermek hayatımda yaptığım en eğlenceli şey olabilir. Devamı gelsin istiyorum.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum yap