Alpha (2025) – Julia Ducournau: Beden Dehşeti HIV Stigmasıyla Buluşuyor

KömürKazan Dairesi2 saat önce4 Tıklanmalar

Julia Ducournau’nun Alpha filmi, Altın Palmiye ödüllü bir yönetmenin formül tekrarlamak yerine, sanatsal evrim ve cesaret gösterdiğini kanıtlayan, sarsıcı bir sanat eseridir. Film, 1980’lerin AIDS krizindeki travmayı ve HIV stigmasını odağına alarak, Ducournau’nun imzasını taşıyan “beden dehşeti” (body horror) türünü, bu kez salt şok veya istismar aracı olarak değil, toplumsal dışlanmanın ve hastalığın yarattığı kolektif travmayı onurlandıran empati yüklü bir sanatsal ifade olarak kullanıyor. Yönetmen, 13 yaşındaki Alpha’nın masum bir dövmenin 1980’ler Fransa’sında AIDS paniğini tetiklemesiyle başlayan öyküsünü, bir gencin sosyal hayattan nasıl silindiğini gösteren şiirsel ve parçalı bir dille perdeye taşıyor.

Bu yapım, türün alışılmış kalıplarını kırarak “Empatik Beden Dehşeti Devrimi” akımının öncüsü haline geliyor. Film, beden dehşetini, marjinalleştirilmiş deneyimleri doğrulamak ve tarihsel travmayı onurlandırmak için kullanan bir araçtır. Fiziksel dönüşüm ve rahatsız edici görsellik, burada soyut ayrımcılığı ve acıyı somut, elle tutulur bir gerçekliğe dönüştürür. Özellikle, Alpha’nın dövmesinin toplumun gözünde bir ölüm cezasına, bir enfeksiyon kanıtına dönüşmesi, yönetmenin hastalığın kendisinden çok korkunun ve stigmanın bir insanı nasıl öldürebileceğini incelediğini gösterir. Bu bağlamda, stigma bir şiddettir ve Alpha’nın bedeni, annesinin korkusu ve çevresindeki toplumun yansıtılan dehşeti için görünür bir işaret haline gelerek adeta bir travma arşivi görevi görür.

Ducournau, Titane ve Raw filmlerindeki vahşi enerjinin aksine, Alpha‘da daha içsel ve düşünümsel bir sanatsal olgunluğa ulaşıyor. Yönetmen, AIDS stigması ve kuşaklar arası travma gibi zorlu konuları ele alarak, sanatsal cesaretini kanıtlıyor. Filmin anlatısı, travmanın doğrusal olmayan (non-linear) gerçekliğini yansıtmak için parçalı ve sürreal bir yapıya bürünüyor. Geleneksel olay örgüsü yerine, travmanın bilinci nasıl parçaladığını yansıtan bir “rüya mantığı” kullanılarak seyirci, travmanın otantik, parçalanmış doğasıyla yüzleştirilir. Bu yaklaşım, filmin sadece bir izleyici değil, aynı zamanda aktif bir katılımcı talep etmesine neden olur.

Filmin sanatsal ve teknik başarısı tartışılmazdır. Mélissa Boros, başrolde “hırçın bir incelik ve rahatsız edici bir saflık” ile çığır açan bir performans sergilerken, Tahar Rahim’in rolü için 20 kilo kaybetmesi gibi adımlar, oyuncu kadrosunun vizyona olan total bağlılığını gösterir. Ducournau’nun “her karesi atan” estetiği ve hassas ses tasarımı, filmi görsel bir başyapıt haline getirerek beden dehşetini yüksek sanat düzeyine taşır. Filmin bu denli çarpıcı ve zorlayıcı olması, onun kültürel önemini artırır; AIDS krizinin kurbanlarını onurlandıran, ayrımcılığın tarihsel yıkımını gözler önüne seren hayati bir kültürel hizmet görür.

Sonuç olarak, Alpha, sanatsal bütünlüğe öncelik veren ve izleyicinin konforunu değil, toplumsal gerçeği hedefleyen vizyoner bir sinema örneğidir. Metascore 50 gibi eleştirel tartışmayı yansıtan puanı ve Cannes’da yarışma seçkisine girmesi, filmin sanatsal değerini teyit eder. Ducournau’nun bu eseri, bireysel travmayı kolektif hafızayla birleştirerek, meydan okuyan sinemanın kültürel alanda nasıl vazgeçilmez bir işlevi olduğunu kanıtlar; o sadece bir film değil, bir dönemin travmatik hafızasının görsel bir anıtıdır.

0 Votes: 0 Upvotes, 0 Downvotes (0 Points)

Yorum bırakın

Bize Katılın
  • X Network146
  • Linkedin
  • Youtube1.2K
  • İnstagram8.5K

Bir ödül verilmiş, bir film çıkmış, bir sergi açılmış... Hepsi burada.


    E-posta yoluyla bülten almayı kabul ediyorum. Daha fazla bilgi için lütfen şu adresi inceleyin: Gizlilik Politikası



    Reklam

    Sonraki Gönderi Yükleniyor...
    Takip Et
    Arama Trendler
    Apartman Gözdesi
    Yükleniyor

    Giriş yapılıyor 3

    Hesabınız oluşturuluyor ve onay maili gönderiliyor 3