İçinde yaşadığımız çağ, bir felaketler dizisi gibi; kaosun hızlandığı, düzenin dağıldığı ve ölçülemeyen kayıpların arttığı bir zaman dilimi. Künstlerhaus Bethanien, bu benzersiz dönem ruhunu, LABA burs programının bu yılki teması olan “Entropi” üzerinden ele alan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu sergi, Yahudi ve Müslüman inançlarından gelen sanatçıların, bilimin bu kavramını teolojik ve felsefi açılardan araştırdığı aylarca süren ortak çalışmanın bir ürünüdür.
Kaybolan Dünyalar ve Hatırlama Direnişi
Ioana Lungu’nun eseri A Place That Loves You Back, izleyiciyi geleneksel bir Balkan oturma odasının mahremiyetine davet ediyor. Televizyondaki video, 1970’lerde devlet eliyle sular altında bırakılan, bir zamanlar Müslüman Sufilere ev sahipliği yapan Rumen adası Ada Kaleh’in duygusal tarihini yeniden canlandırıyor. Bu çalışma, kasıtlı olarak silinmiş bir tarihin anılarını ve diasporik özlemi dile getiriyor.
Nimrod Astarhan’ın Lighting the Same Fire adlı enstalasyonu ise, başka bir kayıp dünyaya, çok inançlı Yahudi Krallığı Hazar’a (Khazar) odaklanıyor. Sanatçı, Hazar güneş saati şeklinde solar paneller kullanarak, “umudun teknolojisini” çağırıyor: Kaybolmuş bir medeniyetin mirası yeniden canlandırılabilir mi?

Travmanın Fiziksel ve Dijital İzleri
Sergideki eserler, acının görünmezliğini ve medyatik tekrarların duygusal körelmesini sorguluyor:
-
Nazanin Bahrami’nin You Have Seen This Before (Bunu Daha Önce Gördün) eseri, gazete kupürlerinin şeffaf kağıtlara basılmasıyla, görüntülerin tekrarla silikleşmesini gösteriyor. Bu, algoritmaların empatiyi nasıl körelttiğini ve dehşeti nasıl normalleştirdiğini sorgulayan güçlü bir eleştiridir.
-
Ruth Sergel’in Witness (Tanık) adlı eseri, Gazze’de İsrail tarafından öldürülen Filistinlileri adlarıyla anarak anıtsallaştıran, yüzlerce parçalı görüntüden oluşan, bitmemiş bir lightbox’tır. Yanında sergilenen The Worst Jew In Berlin adlı çalışma ise, Berlin’de Yahudi olmanın deneyimini ve geçmiş/şimdi suçlar arasında var olmayı ele alıyor. Bu bilinçli eksiklik, kaybın süregelen doğasını vurguluyor.
-
Farah Bouamar’ın sesli/görsel enstalasyonu To Speak of a Djibuk, Müslüman ve Yahudi geleneklerindeki Djinn ve Dybbuk ruhlarına odaklanarak, korku, arzu ve anlam arayışını ərəpçe, İbranice ve İngilizce seslerle yansıtıyor.
Kolektif Bellek ve Antropolojik Sorular
Sergi, aynı zamanda Freud’un tekinsizlik kavramını işleyen portreler (Hümeyranur Imamoglu), yeraltı yaşamını araştıran kum dökümü rölyefler (Annabel Zoe Paran’ın Desert Things) ve Holokost’tan kurtulan Polonyalıların kurduğu genelevleri araştıran enstalasyonlar (Guli Dolev-Hashiloni’nin Bahnhof Bar) içeriyor.
Mudassir Sheikh’in sinek ve ses düzeniyle oluşturduğu sürükleyici yas odası, drone’ların çatışma bölgelerine getirdiği dehşeti ve İngiliz sömürge yönetiminin Peştunların kayıp kabilelerden geldiği yönündeki yanlış soyağacı iddialarını birleştirerek, kolonyal mantığın günümüze uzanan titreşimlerini gösteriyor.
Bu serginin adı olan Mar’a’yeh (مرايه), hem Levant-Arapçasında hem de İbranice’de (Mar’a) ayna anlamına geliyor. Sergi, bu ayna metaforuyla, İslam ve Yahudiliğin tarihsel ve materyal olarak birbirine ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Sanatçılar, basit ikilikleri ve politik sembolizmi reddederek, bireysel kimliğin ve diyalogun karmaşıklığında ısrar ediyorlar. Entropi, ahlaki bir değer taşımaz; sadece geleceğe işaret eder. Bizim sorumluluğumuz ise, o parçalara tutunmak ve içlerindeki olasılıkları bulmaktır.
Sergi Bilgileri Özeti
-
Eser Adı: Entropy
-
Mekan: Künstlerhaus Bethanien, Berlin
-
Tarih: 14 Aralık 2025 tarihine kadar devam edecek












