1950’lerin başında Paris… Amerika’nın katı toplumsal kodlarından kaçan genç bir kadın, aristokrat eşinin ve anneliğin dayattığı roller arasında sıkışır. Fakat Niki de Saint Phalle’in hikâyesi, yalnızca kaçışın değil, dönüşümün de hikâyesidir. Céline Sallette’nin yönettiği Niki, biyografi kalıplarını yırtarak sanatın bir kadın için nasıl hem silah hem sığınak olabileceğini gösteriyor.
New York’taki boğucu yaşamdan kızıyla birlikte Paris’e gelen Niki, geçmişinden kopmayı umut eder. Ama çocukluk travmalarının gölgeleri, yeni hayatına da sızar. Ev kadını ve anne rolü, içindeki huzursuzluğu bastıramaz.
Film, parçalı geri dönüşlerle çocukluk istismarını görünür kılar. Bu kırılma anları, Niki’nin içsel fırtınalarının kaynağını açığa çıkarır. Bir süre sonra ruhsal çöküşünün sonucunda akıl hastanesine kapatılır ve elektroşok tedavilerine maruz kalır. Tam bu noktada fırça, boya ve tuval onun için kaçış değil, direnişe dönüşür.
Modelken yalnızca “bakılan” bir bedendir. Ressam olduğunda ise kendi bedenini ve kimliğini yeniden sahiplenir. Ressam Jean Tinguely ve avangard çevreyle tanışması, sanat yolculuğunu kişisel bir kurtuluş hikâyesine dönüştürür.
Céline Sallette, ilk uzun metrajında biyografi kalıplarını reddeder. Niki’nin hayatını doğrusal bir anlatıyla aktarmak yerine, rüya sekansları ve kırık imgeler üzerinden duygusal bir portre çizer.
Filmin en radikal tercihi, sanatçının gerçek eserlerini göstermemesi. Bu yasaklı boşluk, Charlotte Le Bon’un yüzü, jestleri ve sessizlikleriyle doldurulur. Niki’nin bedeni adeta bir sergi alanına, her bakış ve susuşu bir sanat eserine dönüşür.
Küçük ekiplerle, doğaçlamaya açık bir set atmosferinde çekilen film, biçimsel olarak da Niki’nin sanat anlayışını yansıtır: kusurlu, riskli ama ruhunu kaybetmeyen.
Festival ve Ödüller
Cannes 2024’te Un Certain Regard seçkisinde gösterilen film, Caméra d’Or adaylığıyla Sallette’nin yönetmenlik cesaretini tescilledi. Fransız basını filmi “kadın biyografisini yeniden yazma girişimi” olarak selamlarken, bazı eleştirmenler radikal konusuna kıyasla daha da ileri gidebileceğini vurguladı.
-
Variety: Charlotte Le Bon’un performansını “elektriklenmiş, tavizsiz” buldu.
-
Screen Daily: Filmin parçalı anlatısını ve görsel stilini övdü.
-
Cineuropa: Duygusal ama bazen “eşiklerde takılan” bir ilk film olarak tanımladı.
Niki, biyografik sinemada yeni bir eğilimi temsil ediyor: dış başarı hikâyesinden çok, içsel dönüşümü alegorik bir dille aktarmak. Bu yönüyle Spencer ya da I’m Not There gibi filmlerle akrabalık kuruyor.
Toplumsal olarak ise film, günümüzde daha da görünür olan bir meseleyi yansıtıyor: bastırılmış travmaların yeniden konuşulması ve sanatın bir iyileşme, hatta devrim aracına dönüşmesi.
Apartman No:26 Notu
Sallette’nin Niki’si, yalnızca ünlü bir sanatçının doğuşunu anlatmaz; suskunluğun sanata dönüşmesini, bireysel yaraların kolektif bir dile çevrilmesini sahneye taşır. Charlotte Le Bon’un bedeninde hayat bulan bu portre, izleyiciye sanatın hem yara hem de şifa olabileceğini hatırlatır.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak