Ai Weiwei’nin sanatsal dili, her daim hem kişisel hem de kolektif hafızayı harekete geçiren güçlü metaforlarla şekillenir. Londra’da bugüne dek açtığı sergiler de bu yaklaşımın en etkileyici örneklerini sundu.
İlk akla gelenlerden biri, Tate Modern’de 2010–2011 yıllarında gerçekleştirilen “Sunflower Seeds”. Turbine Holü’nü dolduran milyonlarca el yapımı porselen ayçekirdeği, birey ile topluluk arasındaki gerilimi somutlaştırırken, aynı zamanda Çin’in üretim politikalarına dair eleştirel bir anlatı kurdu. 2014–2015 yıllarında Blenheim Palace’ta açılan büyük retrospektif ise farklı dönemlerden eserleri bir araya getirerek, sanatçının tarih ve politika arasındaki çok katmanlı okumalarını geniş bir ölçek üzerinden görünür kıldı. Daha yakın bir tarihte, 2023’te Design Museum’da düzenlenen “Making Sense”, antik malzemelerden LEGO’ya uzanan yapıtlarıyla geçmiş ve bugünün değer sistemlerini sorgulayan etkileyici bir buluşmaydı.
Geçtiğimiz aylarda biz de Londra’daki Lisson Gallery’de düzenlenen “A New Chatpter” sergisini (7 Şubat – 15 Mart 2025) deneyimleme fırsatı bulduk. Ai Weiwei’nin tarihsel göndermeleri çağdaş bağlamlarla buluşturduğu bu sergi, kimlik, kültürel miras ve modern dünyanın kırılganlıklarını çarpıcı bir görsel dil üzerinden aktarıyordu. Sanatçının güncel pratiğine yakından tanık olmak, onun sanatındaki süreklilik ve dönüşümün altını çizdi.
Ve şimdilerde Londra’da yeni bir karşılaşma daha mümkün. Yaz boyunca “Sculpture in the City” kapsamında sergilenen enstalasyonu, City of London’ın merkezinde, St Botolph’s churchyard’da ziyaretçileri bekliyor. Brezilya kökenli ağaç köklerinin dökümlerinden oluşan bu kamusal iş, doğa ile kent arasındaki gerginliği gündelik yaşamın ortasında görünür kılıyor. Ai Weiwei’nin sanatsal dili, bu kez galeriden çıkarak şehrin ritmine karışıyor ve izleyiciyi beklenmedik bir anda yakalıyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak