New York’taki Brant Foundation, çağdaş sanatın önemli isimlerinden Glenn Ligon‘ın bilinen eserlerinden oluşan etkileyici bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü vakfın üstlendiği bu sergi, sanatçının kariyerine derinlemesine bir dalış olmaktan çok, eserlerin izleyiciyle bağ kurmasına olanak tanıyan özlü bir genel bakış sunuyor. Brant koleksiyonundan alınan sekiz eserin dört kata yayıldığı bu gösterimde, şablon metin resimlerinden neon tabelalara ve bir video enstalasyonuna kadar Ligon’ın adeta “hit” parçalarını görüyoruz. Sergi 19 Temmuz’a kadar Doğu Köyü’ndeki Brant Foundation’da (421 East 6th Street, East Village, Manhattan) görülebilir.
Dilin Sınırlarında Bir Yolculuk
Sergiye başlamak için önerilen kat, Ligon’ın metin resimlerinin en bilinen eserlerinden biri olan “Rückenfigur” (2009) ile eşleştirildiği yer. Eserin başlığı, genellikle Caspar David Friedrich ile ilişkilendirilen, izleyicinin kendini esere yansıtması ve sahneyi düşünmesi için bir figürü arkadan tasvir etme sanatındaki bir tekniğe atıfta bulunuyor. Ligon’ın bu parçası — ters harflerle “America” yazan beyaz bir neon tabela — başlıkla ilişkili olarak, diğer herkese sırtını dönmüş bir Beyaz Amerika’yı çağrıştırsa da, sanatçının dil kullanımı, tek ve basit bir okumanın ötesine geçiyor. Ligon’ın dili bir araç olarak kullanması, dilin yetersizliklerini ve söylenenlerde izleyicinin payını, bize ne kadar okunaklı olup olmadığını ortaya koyuyor.
Bitişik duvardaki bir metin resmi olan “Deferred (Malcolm/Martin)” (1991), kırmızı zemin üzerine siyahla “Malcolm” ve “Martin” isimlerini dönüşümlü olarak sıralıyor. Tekrarlamalar isimleri seslere dönüştürdükçe, tuvalin alt kısmında görsel olarak bozuluyor ve neredeyse okunmaz hale geliyor. Bu, dilin sadece kelimelerden ibaret olmadığını, aynı zamanda görsel ve işitsel bir deneyim olduğunu gösteriyor.
Sessizliğin Gücü ve Temsilin Parçalanması
Sergide dilin sınırlarını daha da zorlayan başka eserler de var. Bunlardan biri, “Stranger #64” (2012). James Baldwin’in “Stranger in the Village” (1953) adlı denemesinden alınan okunaksız metin, yağlı boya, akrilik ve kömür tozu katmanlarıyla elle tutulur bir nesneye dönüşüyor. Başlangıçta estetik olarak çekici görünen koyu gri yüzey, Baldwin’in İsviçre’deki küçük, tamamen beyaz bir kasabada karşılaştığı ırkçılık hikayesinin rahatsız edici bir somutlaşması olarak karşımıza çıkıyor.
Sergideki en farklı eser ise “Live” (2014) adlı yedi kanallı, sessiz bir video enstalasyonu. Bu eser, komedyen Richard Pryor’ın 1982 yapımı stand-up filmi “Live on the Sunset Strip”in görüntülerini ekrana yansıtıyor. Ligon’ın daha önce Pryor’ın materyalini kullanarak metin çalışmaları yapmış olması, onu burada, parçalanmış görüntülerle (sadece yüzü, kolu, gövdesi veya kasıkları farklı ekranlarda gösterilerek) ama sesini duymadan izlemeyi daha da şaşırtıcı kılıyor.
Pryor’ı tanıyan herkes, ırkçılığın onun komedisinde tekrar eden bir konu olduğunu bilir, tıpkı Ligon’ın sanatında olduğu gibi. Ligon, Pryor’ın görüntüsünü parçalara ayırarak, birçok renkli insanın maruz kaldığı bedenin parçalanmasına ve fetişleştirilmesine gönderme yapıyor olabilir. Ancak yine de bu kadar net değil. Ligon, Pryor’ın eylemini mimik ve beden dili aracılığıyla, çoğu zaman komik olmaktan çok boyun eğmiş veya acı çeken ifadelerle en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Bu sessiz gözlem, iletişim kurmakta başarısız olan ve izleyiciyi aktif olarak sürece dahil eden, rahatsız edici ama bir o kadar da anlamlı bir çalışma. Ligon, bizlere “birinin konuştuğunu duymadan ne kadar izleyebiliriz?” sorusunu yöneltiyor, dilin bize nasıl yetersiz kaldığını ve sessizliğin gücünü yüzümüze vuruyor.
Glenn Ligon’ın bu sergisi, dilin, temsilin ve kimliğin katmanlı doğası üzerine düşündüren, son derece güçlü ve anlamlı bir deneyim sunuyor.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak