Alan Ritchson, Reacher’da edindiği gövde diliyle neredeyse türünün ikonik yüzüne dönüştü. Toronto’da prömiyer yapan Motor City ise bu sessiz gücü zirveye taşıyor: 103 dakikalık film boyunca John Miller karakterinin ağzından yalnızca üç kelime duyuyoruz. Geri kalanında, iri gövdesi, bakışları ve şiddeti konuşuyor.
Bu tercih, filmi hem edebiyat hem sinema tarihinde özel bir yere oturtuyor. Lee Child’ın kitaplarında Reacher iç monologlarla derinleşirken, ekrandaki Reacher hep biraz fazla konuşkandı. Motor City ise bu “sessiz kral” arketipini köküne kadar sahipleniyor. 70’ler Detroit atmosferi, kesintisiz bir hitler playlist’iyle birleşiyor; ortaya, aksiyonun her anında gözü ekrana kilitleyen bir deneyim çıkıyor.
Evet, hikâye bildik: haksız yere suçlanan bir adamın intikamı. Ama burada mesele ne anlattığı değil, nasıl anlattığı. Diyalogsuz ilerlemek, izleyicinin telefona kaymasını engelliyor; her bakışı, her darbesi hikâyeye dönüştürüyor. A Quiet Place’in sessizliği, Buffy’nin “Hush” bölümü ya da Only Murders in the Building’in kelimesiz anlatısı nasıl bir çarpma etkisi yaratıyorsa, Motor City de aynı etkiyi 70’ler Detroit’ine yayıyor.
Apartman No:26 Notu
Bazen üç kelime, bütün bir filmin ağırlığını taşır. Motor City’nin asıl gücü, intikamı anlatmakta değil; intikamın sessizliğini dinletmekte.