Lyne Charlebois imzalı bu şiirsel Quebec yapımı, “Tell Me Why These Things Are So Beautiful” (Fransızca: Dis-moi pourquoi les choses sont si belles) adlı film; yasaklı bir aşkı, bilimsel merakı ve doğanın ihtişamını aynı potada eriten, incelikle dokunmuş bir anlatı sunuyor. Gerçek bir hikâyeden ilham alan bu film, Katolik bir rahip ve botanik tutkunu olan Brother Léo ile onun genç öğrencisi Marcelle Gauvreau’nun sıra dışı ilişkisini, doğa ve aşkın kesiştiği bir zeminde anlatıyor.
Brother Léo (Alexandre Goyette), hem Tanrı’ya hem doğaya büyük bir tutkuyla bağlı bir adam. Karşısında ise Marcelle (Mylène Mackay), bilime âşık genç bir kadın. Birlikte, doğadaki cinselliğin gizemini araştırırken, kendi iç dünyalarının da kapılarını aralıyorlar. Bu araştırma sadece bilimsel değil; aynı zamanda duygusal, spiritüel ve entelektüel bir keşif yolculuğu. Film, klasik anlamda bir aşk hikâyesi sunmuyor. Onlarınki; cinselliği konuşarak değil, hissederek, doğanın dilini çözerek kurulan; toplumun sınırlarının ötesine geçen bir bağ. Bu yönüyle film, aşkın biçimlerine dair kalıpları sorgularken, izleyiciye “aşkın tanımı nedir?” sorusunu yöneltiyor. Yönetmen Charlebois, özellikle Quebec sinemasının pastoral görsel geleneğini ustalıkla kullanıyor. Doğa âdeta bir karakter gibi işleniyor, çiçeklerin zarafeti ve ormanın sessizliği, duygulara tercüman oluyor. Film boyunca sessizlikler bile konuşuyor; duygular, bakışlar ve mektuplar aracılığıyla aktarılıyor. Oyunculuklar ise filme ruh veren asıl unsur. Mackay ve Goyette, karakterlerin çelişkilerini, tutkularını ve sükûnetlerini içten bir şekilde yansıtıyor. Özellikle Mackay’in performansı, Prix Iris gibi önemli ödüllerde aday gösterildi.
🏆 Film; 41. Abitibi-Témiscamingue Uluslararası Film Festivali’nde Grand Prix Hydro-Québec ödülünü kazanarak seyircilerin gönlünü fethetti. Ayrıca Whistler Film Festivali’nde de büyük ilgi gördü ve özellikle rahibin seks işçileri gözlemleyerek doğayı anlamaya çalıştığı sahne, hem şaşırtıcı hem düşündürücü bulundu.
“Tell Me Why These Things Are So Beautiful”, bilimle inancı çatıştırmak yerine birleştiriyor. Tanrısal olanla biyolojik olanın birlikte anlam kazanabileceğini hatırlatıyor. Aşkı, arzuyu, merakı ve bağlılığı tek bir deneyimde buluşturuyor. Quebec sinemasının entelektüel ve estetik mirasını başarıyla taşıyan bu film, hem düşündürüyor hem kalbe dokunuyor. Eğer geçmişin satır aralarında kalmış sıra dışı gerçek hikâyeleri seviyorsanız; doğaya, aşka ve keşfetmeye meraklıysanız bu film tam size göre.
📌 Apartman No:26 Notu
Tıpkı filmdeki gibi; kelimelerin arasında yankılanan o sessiz güzelliği biz de çok iyi tanıyoruz. Doğayı, insanı ve aşkı ince ince işleyen hikâyeler bize daima ilham verir.
Aklında bir şey mi var?
Yorumları göster / Yorum bırak