
Jafar Panahi’nin 2025 yapımı “It Was Just an Accident” filmi, sadece sinematik bir başarı değil, aynı zamanda etik bir manifestodur. Panahi’nin 78. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanmasıyla taçlanan bu yapım, yönetmeni dünyanın dört büyük film festivalinde (Cannes, Venedik, Berlin, Locarno) en büyük ödülü alan tek isim yaparak tarihe geçirdi.
Şimdi size Apartman No:26′ dan hafızanın bir ahlaki hesaplaşmaya dönüştüğü bu etkileyici başyapıtın derinlemesine incelemesi:
Film, küçük bir araba kazası gibi sıradan bir olayın, nasıl devasa bir etik krize dönüşebileceğini ustalıkla işliyor. Yönetmen Panahi, intikam peşinde koşan bir adamın hikayesi üzerinden izleyiciyi “adalet” ve “kesinlik” kavramlarını sorgulamaya zorluyor.
Mütevazı bir tamirci olan Vahid, sıradan bir gün geçirdiği trafik kazasıyla kendini bir kâbusun içinde bulur. Karşısındaki adamın fiziksel özellikleri ve protez bacağı, zihnindeki karanlık bir kapıyı aralar: İran hapishanelerinde geçirdiği işkence dolu günler… Karakterimiz, bu yabancının kendisine işkence eden kişi olduğundan emindir; ancak bu kesinlik görsel bir kanıta değil, travmatik bir duyusal hafızaya dayanmaktadır. Panahi, burada “gerçek” ve “kanıt” kavramlarını istikrarsızlaştırarak sarsıcı bir başlangıç yapar.
İntikam ateşiyle şüphelendiği adamı kaçıran Vahid, onu öldürmeye niyetlenir. Ancak tam bu noktada yapım, bir aksiyon gerilimi olmaktan çıkarak bir ahlaki felç hikayesine dönüşür. Adamın kimliğine dair uyanan en ufak bir şüphe, beklenen o katarsisi engeller.
Sürece diğer eski mahkumların da dahil olmasıyla, bireysel bir hesaplaşma kolektif bir etik ikileme evrilir. Hayatta kalanların travmaya verdiği farklı tepkiler hikayeyi derinleştirirken; gerilim şiddet sahneleriyle değil; tartışmalar, suçlamalar ve karakterlerin yaşadığı duygusal parçalanmalarla tırmanır.
Jafar Panahi, bu filmi de İran makamlarından onay almadan, kısıtlamalar altında çekti.2 Ancak Panahi için bu kısıtlamalar bir engel değil, sinemasal bir hassasiyete dönüşmüş durumda:
İnsan Ölçeğinde Anlatı: Odak noktası çevre veya aksiyon değil; tamamen yüzler, sesler ve ahlaki gerilimdir.
İma Yoluyla Siyaset: Devlet şiddeti doğrudan gösterilmez; hafızalar ve protez bir bacak gibi simgeler üzerinden hissettirilir. Bu, anlatının evrenselliğini güçlendirir.
Açık Uçlu Son: Film, izleyiciye bir rahatlama sunmayı reddeder. Travmanın gerçek hayatta olduğu gibi çözülmeden kalması, filmin final duygusunu oluşturur.
It Was Just an Accident, sadece bir film değil, bir kültürel tanıklıktır. İntikamın duygusal maliyetini ve adaletin kurumlardan bağımsız olarak bireyin omzuna bindiğinde ne kadar ağırlaştığını gösterir. Panahi’nin minimalist ustalığı, uzun çekimleri ve kısıtlı mekan kullanımı, izleyiciyi bir gözlemci değil, bir ahlaki katılımcı konumuna sokar.
Bu film, bittikten günler sonra bile zihninizde dönmeye devam edecek olan o rahatsız edici soruyu sormaya devam eder: Eğer %100 emin değilseniz, adalet neye hizmet eder?






